Beyaz Diş Özet ve Değerlendirme

Mehmet Ege Çal
4 min readJun 13, 2021

--

Jack London 12 Ocak 1876’da San Francisco’da dünyaya geldi. Beyaz Diş kitabı yazarın kendi tabiriyle “Issız Diyar” da geçen bir roman. Kitapta üçüncü kişi anlatımı var. Hikâye 1890’larda geçiyor. Yazarımız hayatında birçok kez maceralara atılmış. (Japon gemisinde tayfalık, 1897 altın aramak için Kanada’ya gitmesi) Bu maceralar romanda Beyaz Diş’ in yaşadığı maceraların anlatılması ve ana karakterimizin maceraperest olması yazarın hayatından izler taşıdığını göstermekte. Bu çok normal zaten çünkü çoğu başarılı yapıtlar yazarlarından izler taşır. Kitaptaki yerler Rusya, Kanada ve Amerika’da bulunmaktadır.

Beyaz Diş romanı iki yol arkadaşı ile başlıyor. Bu iki yol arkadaşının ana karakterimizle olan bağlantısı ile onlara dadanan kurt sürüsünün av için kurulan oyunu oynayan melez kurt gelecekteki karakterimizin annesi. Ardından Kuzey Topraklarında kıtlık bittikten sonra sürü dağılır ve melez kurtta talip olan üç kurt ve melez kurt birlikte yola devam ederler ardından üç kurt arasında kavga başlar ve kazanan Tekgöz olur. Ardından yavrular dünyaya gelir Beyaz Diş’ in dört tane kardeşi vardır fakat bunlar açlık yüzünden ölür ve babası Tekgöz ise bir vaşak tarafından öldürülür. Annesi ile tek kalan Beyaz Diş için annesi avlanmak zorunda kalır ve Beyaz Diş mağarada tek kalır. Doğduğundan beri beyaz duvarı merak eden Beyaz Diş bir gün cesaretlenip beyaz duvarı yaklaşır ve geçer. Hayatında ilk kez dış dünyayı gören Beyaz Diş mağaradan çıktıktan sonra yuvarlanır ve başına birtakım maceralar gelir ilk kez kendi avını yer. Dış dünyadaki tehlikeleri fark eder ve az daha ölmek üzereyken annesi tarafından kurtarılır. İlk başlarda az da olsa gelişir fakat gelişimi annesiyle karşılaştıkları insanların kampında gelişecektir. O kampta diğer köpeklerle geçinemeyecek ve yavru köpek sürüsünden dışlanacak, sahibinden dayaklar yiyecek, annesi başka yere götürülecek (en üzüldüğüm yerlerden birisi) Lip-lip ile kapışacak ve bu olaylar onun içindeki katil iç güdüsü bambaşka seviyeye taşımasını sağlayacak. O kampta Beyaz Diş “aksi, yalnız, sevgisiz ve acımasız, bütün türünün düşmanı bir köpek” haline geliyor. Beyaz Diş bir gün bir kampta annesine rastlıyor. Fakat annesi onu hatırlamıyor ve tehdit olduğunu düşündüğü için zarar veriyor (o an işte benim zihnimde hüzünlü müzik eşliğinde “unuttun mu birlikte göğüs gerdiğimiz zorlukları” geçiyor ben ve Beyaz Diş o an kahroluyoruz ve ben kitaba bir beş dakikalık ara vermek zorunda kalıyorum). Sonraları Beyaz Diş doğduğu mekâna geliyor fakat annesi hiç umurunda olmuyor artık. Sahibi ticaret yapmaya gidiyor ve onu orada Güzel Smith denilen adama sattı (başta satmak istemese de) fakat Beyaz Diş üç defa kurtulsa da içindeki sadık olma duygusu yüzünden üçünde de sahibine gitti ve üçünde de geri iade edildi. Güzel Smith onu kin ve nefretle baktı ve onu köpek dövüşlerinde kullandı. Cheeroke’ye yenilmiş ve ölmesine az kalmış iken neyse ki Weedon Scott ve Matt onu oradan rastlantı eseri karşılaşmalarında hem ölümden hem de berbat sahibinden kurtarıyor. Weedon sayesinde daha önce görmediği sevgiyi görüyor ve aralarında inanılmaz bir bağ oluşuyor. Eski sahibi kaçırmaya çalışıyor fakat başarısız oluyor. Sonra Beyaz Diş sahibi ile şehre geliyor. Beyaz Diş şehirde katil içgüdüsünü bir kenara bırakıp sahibinden yeni şeyler öğreniyor ve tam burada, tam anlamıyla köpeğe dönüşüyor. Beyaz Diş evlerine giren suçluyla kapışıyor ve birçok yara alıyor. İyileşmeyi başarıyor ve tüm aile onu kucaklıyor. Hikâyenin sonu ise evde aile ile yaşayan çoban köpeği Collie ile Beyaz Diş’ in yavruların doğmasıyla bitiyor.

Photo by Taylor on Unsplash

Ben hikâyeyi çok beğendim. Hikâyede her şey vardı (Aşk, intikam ve dostluk). Betimlemeler inanılmazdı. Hikâyeyi okurken keşke iyi resimler çizebilsem de yazarın betimlediği sahnelerin illüstrasyonlarını yapsam dedim. Çünkü yaptığı betimlemeler sanki film izliyormuşçasına gözlerimin önüne geldi. Ben hikâyeyi okurken sanki yılların gerçekten geçtiği hissine kapıldım fakat sadece birkaç gün geçmişti. Okuduktan sonra verebildiğim tek tepki “yazmış” oldu. Hikâyede yazar duygularıma hükmetti ve okurken duygu durumum değişti. Kimi zaman üzüldüm kimi zaman sevindim kimi zaman korktum ve iğrendim. Kitap boyunca vurgulanan bir söz vardı Beyaz Diş kendisine yaşam felsefe edinmişti “Zayıfı ez, güçlüye boyun eğ”, doğanın kanunu ifade ediyor. Jack London’ın yaptığı çok beğendiğim betimlemelerden birini paylaşmak isterim:

Issız Diyar hareketi sevmez. Hayat buna karşıdır, çünkü hayat, hareket demektir. Issız Diyar ise hareketi yok etmek ister hep. Denize koşmasın diye suyu dondurur, kalplerine kadar buz gibi olana dek ağaçların özsuyunu çeker alır. Ancak Issız Diyarın en beter zalimliği eziyet ederek, ezerek insana boyun eğdirmesidir; insan ki hayatı en kıpır kıpır yaşayan ve hareket sonunda mutlaka nihayete erecektir hükmüne her daim başkaldırandır.

Hikâyede Beyaz Diş ve diğer hayvanlar dişisine zarar vermiyordu yazar buradan mesajını veriyor. Bir alıntı daha paylaşmak isterim:

Boz Kunduz’u efendisi olarak kabul ettiği zaman başardığı uyumdan çok daha zorlu bir intibakı başarması gerekiyordu şimdi. O zamanlar henüz ufacık bir yavruydu, biçimlendirilmemişti, koşulların dokunuşunun etkisine açık ve yumuşacıktı doğası. Ama artık çok farklıydı. Koşulların etkisi işini gayet iyi yapmıştı. O etkiyle şekillenerek katılaşmış, yırtıcı, amansız, sevmeyen ve sevilmeyen bir Savaşan Kurt olup çıkmıştı.

Ağaç yaş iken eğilir sözünü akıllara getiriyor. En kısa bu kadar ifade edebilirim. O döneme ait örnekler yer alıyor. Köpek dövüşleri, yaşam farklılıkları, kentsel farklılıklar. Kentlerin farklarını bina yükseklikleriyle anlıyoruz. Yaşam farklılıkları ise gittiği sahiplerinin hepsinin yaşam tarzları farklıydı. O dönemki hayatlardan izler taşıyordu. Yazar betimleyici cümleler kullanarak akıcı bir üslup kullanmış. Ben kitabı okurken çok keyif aldım.

--

--